Boşanma Davasında Kadının Hakları Nelerdir?

Boşanma Davasında Kadının Hakları Nelerdir?
Boşanma sürecinin en adil şekilde yönetilebilmesi ve özellikle ekonomik veya sosyal açıdan daha zayıf konumda kalabilecek tarafın mağduriyet yaşamaması adına Türk hukuk sistemi, kadınlara yönelik özel koruma mekanizmaları ve haklar tanımıştır.  4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) ve 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun başta olmak üzere, ilgili mevzuat, kadının hem boşanma davası sürecinde hem de boşanma sonrasında maddi ve manevi varlığını koruyabilmesi için kapsamlı düzenlemeler içermektedir.  Bu haklar; şiddete karşı korunmadan geçici maddi desteğe, çocukların velayetinden evlilik birliği içinde edinilen malların paylaşımına kadar geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. Bu yazıda, boşanma sürecindeki bir kadının sahip olduğu temel yasal haklar, ilgili kanun maddeleri ve Yargıtay uygulamaları ışığında detaylı bir şekilde ele alınacaktır. Bu konuda bilgi sahibi olmak, sürecin bir boşanma avukatı aracılığıyla profesyonelce yönetilmesiyle birleştiğinde, kadının gelecek hayatını daha güvenceli bir şekilde kurmasına olanak tanır.

Şiddete Uğrayan Kadının Koruma Talebi Hakkı

Boşanma davalarının önemli bir kısmı, ne yazık ki, aile içi şiddet vakalarıyla birlikte yürümektedir. Şiddet, yalnızca fiziksel değil; psikolojik, ekonomik veya cinsel boyutta da gerçekleşebilir. 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların korunması için özel ve ivedi tedbirler öngörmektedir.  Boşanma davası açılmış olsun veya olmasın, şiddet mağduru bir kadın, bu kanun kapsamında Aile Mahkemesi hâkiminden, mülkî amirden veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde kolluk kuvvetlerinden (polis, jandarma) koruma talep edebilir. 
Koruma talebi üzerine hâkim, 6284 Sayılı Kanun’un 5. maddesi uyarınca, şiddet uygulayan eş hakkında; müşterek konuttan derhal uzaklaştırılması, korunan kişiye, konutuna, okuluna ve işyerine yaklaşmaması, iletişim araçlarıyla rahatsız etmemesi, silahlarını kolluğa teslim etmesi gibi birçok önleyici tedbire karar verebilir. 
Aynı kanunun 3. maddesi kapsamında mülkî amir tarafından, kadına, gerekiyorsa çocuklarına uygun barınma yeri sağlanması veya geçici maddi yardım yapılması gibi koruyucu tedbirler de alınabilir. Bu tedbir kararlarının alınması için boşanma davasındaki kusur durumu veya delil yeterliliği aranmaz; mağdurun beyanı ve tehlikenin varlığı yeterlidir. Konuyla ilgili hukuki danışmanlık yahut avukatlık hizmeti almak isterseniz, Boşanma Avukatı Mustafa Kürşad Arı ile buradan iletişime geçebilirsiniz.

Boşanma Davası Sürecinde Kadının Evi Kullanmayı Talep Etme Hakkı

Boşanma davaları sürecinde en sık karşılaşılan sorunlardan biri, “aile konutu” olarak kullanılan evin kim tarafından kullanılacağıdır. Türk Medeni Kanunu’nun 169. maddesi, boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkimin, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına ilişkin geçici önlemleri re’sen alacağını düzenlemiştir.  Bu kapsamda, kadının boşanma davası devam ederken aile konutunu kullanmaya devam etmeyi talep etme hakkı bulunmaktadır. Hâkim bu kararı verirken tarafların ekonomik ve sosyal durumlarını, barınma ihtiyaçlarını ve özellikle müşterek çocuklar varsa onların üstün yararını gözetir. Eğer aile konutu kira ise, hâkim, kiracı olmayan eşin dahi dava süresince konutta kalmasına karar verebilir.  Şiddet vakalarının varlığında ise 6284 Sayılı Kanun, çok daha net bir koruma sağlar. Kanunun 5. maddesi, hâkime “müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesi” yetkisini vermiştir. Yani, ev erkeğin mülkiyetinde olsa dahi, şiddet uygulayan eş evden uzaklaştırılarak, konutun kullanımı şiddet mağduru kadına ve çocuklarına bırakılabilir. 
Bu tedbir, boşanma davasının sonucunu veya mal paylaşımını etkilememekle birlikte, dava süresince kadının ve çocukların barınma güvenliğini sağlar.

Çekişmeli ve Anlaşmalı Boşanmada Kadının Hakları Farklılaşır Mı?

Boşanma davaları, temelde “anlaşmalı” ve “çekişmeli” olmak üzere iki farklı usulde ilerler. Kadının yasal haklarının temeli (nafaka, tazminat, mal paylaşımı gibi) her iki dava türünde de aynı mevzuata dayansa da, bu hakların elde edilme şekli ve kapsamı köklü bir şekilde farklılaşır.  Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenen anlaşmalı boşanmada, evliliği en az bir yıl sürmüş eşler, boşanmanın tüm hukuki ve mali sonuçları üzerinde mutabakata vararak bir boşanma protokolü hazırlarlar. Kadının hakları, bu protokolde özgür iradesiyle kabul ettiği maddelerle sınırlıdır. 
Hâkim, tarafların iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirir ve protokolü (özellikle çocukların menfaatleri açısından) uygun bulursa boşanmaya karar verir. 
Çekişmeli boşanmada ise taraflar arasında bir uzlaşma yoktur. Kadının haklarını alabilmesi, bu hakları mahkemede talep etmesine, iddialarını delillerle ispat etmesine ve hâkimin yapacağı yargılamaya bağlıdır.  Hâkim; tarafların kusur oranlarını, ekonomik durumlarını, uzman raporlarını (sosyal inceleme raporu gibi) değerlendirerek nafaka, tazminat ve velayet gibi konularda re’sen bir karar tesis eder. Dolayısıyla, anlaşmalı boşanmada haklar “müzakere” ile belirlenirken, çekişmeli boşanmada “ispat” ve “hâkim takdiri” ile belirlenir. Boşanmada yargılama usulü hakkında daha ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Boşanma Davasında Kadının Maddi Talepleri Nelerdir?

Boşanma kararı, evlilik birliğini hukuken sona erdirirken, taraflar arasında ciddi mali sonuçlar doğurur. TMK, evlilik birliği süresince ekonomik olarak daha dezavantajlı konuma düşmüş veya emeğini aile birliğine hasretmiş olan eşin korunması amacıyla kadına çeşitli maddi talep hakları tanımıştır. Bu talepler, boşanma davası sürerken veya boşanma kararıyla birlikte hükme bağlanır. 
Kadının temel maddi talepleri üç ana başlıkta toplanabilir: Nafaka hakları, tazminat hakları ve mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak hakları.
Nafaka hakları, hem dava süreci (tedbir nafakası) hem de boşanma sonrası (yoksulluk nafakası) kadının geçimini sağlamayı; müşterek çocuklar varsa onların bakımı için (iştirak nafakası) katkı almayı kapsar.  Tazminat hakları (maddi ve manevi), boşanmaya neden olan olaylarda kusurlu olan eşten talep edilen ve evlilik nedeniyle kaybedilen menfaatleri veya yaşanan kişilik hakkı ihlallerini karşılamayı amaçlar.  Mal rejiminin tasfiyesi ise, evlilik birliği içinde edinilen malların yasal kurallara göre (genellikle yarı yarıya) paylaşılmasını ifade eder. Bu hakların her biri, farklı hukuki koşullara ve taleplere tabidir.

Nafaka Talep Etme Hakkı

Nafaka, boşanma davalarında kadının maddi güvenliğini sağlamaya yönelik en temel hukuki araçtır. Türk Medeni Kanunu, kadının ve çocukların mağduriyetini önlemek amacıyla üç farklı nafaka türü düzenlemiştir.  Birincisi, “Tedbir Nafakası”dır (TMK Madde 169). Bu nafaka, boşanma davası açıldığı andan itibaren, dava sonuçlanana kadar kadının geçinmesi ve varsa çocukların bakımı için hâkim tarafından hükmedilen geçici bir ödemedir. Tedbir nafakası için eşlerin kusur durumuna bakılmaz; kadının ayrı yaşamada haklı olması ve maddi desteğe ihtiyacı olması yeterlidir.  İkincisi, “Yoksulluk Nafakası”dır (TMK Madde 175). Bu nafaka, boşanma kararı kesinleştikten sonra ödenir. Kadının bu nafakayı alabilmesi için, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olması ve boşanmadaki kusurunun, diğer eşin kusurundan daha ağır olmaması şarttır. Yoksulluk nafakası, diğer tarafın mali gücü oranında ve kural olarak süresiz (ancak TMK Madde 176’daki şartlarla kaldırılabilir) olarak hükmedilir.  Üçüncüsü ise “İştirak Nafakası”dır (TMK Madde 182). Bu nafaka, kadın için değil, müşterek çocuk için talep edilir. Velayetin anneye verilmesi durumunda, baba, çocuğun bakım, eğitim ve sağlık gibi giderlerine kendi “mali gücü oranında” katılmak zorundadır. Bu nafaka, çocuğun ergin olmasına (veya eğitimi devam ediyorsa eğitim süresince) kadar devam eder. Nafaka türleri hakkında daha detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Nafaka Dilekçe Örneği

……….. NÖBETÇİ AİLE MAHKEMESİNE DAVACI: VEKİLİ: (Avukatınız var ise bu kısmı doldurunuz) DAVALI: KONU: AÇIKLAMALAR:  Davacı taraf ile davalı …. arasındaki evlilik bağı, …/…/…. tarihinde tesis edilmiştir. Bu birliktelikten türeyen çocuklar, sırasıyla …/…/… tarihinde doğmuş olan …. ve …/…/… tarihinde dünyaya gelmiş olan …. şeklindeki bireylerdir. Prensip olarak, taraflar arasındaki evlilik bağlantısı, …….. Aile Mahkemesi’nin …/…/… tarih ve …/… Esas …/… Karar sayılı hükmü ile resmi olarak sonlandırılmıştır. Boşanma kararı gereğince, müşterek çocuklardan ….’in velayeti davalı annesine teslim edilmiş ve küçük için aylık ……….. TL iştirak nafakasına hükmedilmiştir. Müşterek çocuk lehine belirlenen nafaka miktarının tespit edildiği tarihte, müvekkil …………………………. işletmesinde pazarlama müdürü pozisyonunda bulunmaktaydı. Ancak şu an itibariyle işinden ayrılmış olup, sadece emekli maaşı ile geçimini sürdürmektedir. Bu süre zarfında müvekkil, yeniden evlenmiş ve ……. çocuk sahibi olmuştur. Gelirindeki azalmaya ek olarak, giderleri de önceki döneme göre iki katına çıkmıştır. Bu durumu desteklemek adına kredi kartı ekstreleri de mahkemeye sunulmuştur. Bu sebeplerle, müvekkil, iştirak nafakasının artık kaldırılması talebinde bulunmaktadır. HUKUKİ DELİLLER: HUKUKİ SEBEPLER: NETİCE-İ TALEP: Açıklamış olduğumuz gerekçeler doğrultusunda, meşru talebimizin kabulüne dair alınacak kararın, dava tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, iştirak nafakasının ortadan kaldırılması ve yargılama masrafları ile vekâlet ücretinin karşı tarafça üstlenilmesi yönünde olmasını, saygılarımla talep ederim.(…../……../……)

Kadının Boşanmada Maddi Tazminat Talep Etme Hakkı

Türk Medeni Kanunu’nun 174. maddesinin 1. fıkrası, boşanmada maddi tazminat hakkını düzenlemektedir. Bu tazminat türü, boşanma nedeniyle kadının mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmesini karşılamayı amaçlar. Bu tazminatın temel amacı, kadının manevi acısını dindirmek değil, evliliğin sona ermesiyle uğradığı net finansal kaybı telafi etmektir.  Maddi tazminat talep edebilmek için kanun koyucu sıkı şartlar aramaktadır. Öncelikle, tazminat talep eden kadının boşanmada “kusursuz veya daha az kusurlu” olması gerekirken, tazminat ödeyecek olan kocanın mutlaka “kusurlu” olması şarttır. Yani, eşit kusur durumunda dahi maddi tazminata hükmedilemez.  İkinci olarak, kadının boşanma yüzünden mevcut veya beklenen bir menfaatinin zedelenmiş olması gerekir. “Mevcut menfaatler”e örnek olarak, evlilik birliği devam etseydi kadının kocasından alacağı bakım ve destek; “beklenen menfaatler”e örnek olarak ise, evlilik devam etseydi kadının eşine yasal mirasçı olması veya eşinin sosyal güvenlik haklarından yararlanma beklentisi gösterilebilir. 
Hâkim, bu şartların varlığı halinde, tarafların ekonomik ve sosyal durumlarını da gözeterek “uygun bir maddi tazminat” ödenmesine karar verebilir. Bu tazminat, toptan veya durumun gereklerine göre irat (dönemsel ödeme) biçiminde ödenebilir.
Boşanma davasında maddi ve manevi tazminat hakkında daha ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Boşanma Davasında Kadının Manevi Tazminat Hakkı

Manevi tazminat, Türk Medeni Kanunu’nun 174. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenmiş olup, boşanmaya sebep olan olaylar nedeniyle kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın, çektiği manevi acı ve ıstırabın bir nebze olsun hafifletilmesi amacıyla talep ettiği bir tazminat türüdür.
Maddi tazminattan farklı olarak, burada amaç finansal bir kaybı gidermek değil, yaşanan elem, keder ve onur kırıklığını telafi etmektir. 
Kadının manevi tazminat talep edebilmesi için, boşanmaya yol açan olaylarda kocanın “kusurlu” olması ve bu kusurlu davranışların aynı zamanda kadının “kişilik haklarına bir saldırı” niteliği taşıması gerekir. Yargıtay uygulamalarında, aldatma (zina), fiziksel şiddet, ağır hakaret, evden kovma, onur kırıcı davranışlarda bulunma, ailesinin kadına yönelik kötü muamelelerine sessiz kalma gibi eylemler, kişilik haklarına saldırı olarak kabul edilmekte ve manevi tazminat için yeterli görülmektedir.  Manevi tazminat talebinde, kadının kusursuz veya daha az kusurlu olması yeterlidir. Hâkim, olayın ağırlığını, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarını, kişilik hakkı ihlalinin derecesini göz önünde bulundurarak “uygun bir miktar” manevi tazminata hükmeder. Manevi tazminatın irat şeklinde ödenmesine karar verilemez; toptan (defaten) ödenmesi gerekir.

Kadının Mal Paylaşımı Hakkı

Boşanmanın mali sonuçları arasında yer alan mal paylaşımı (hukuki adıyla mal rejiminin tasfiyesi), nafaka ve tazminattan tamamen bağımsız bir haktır. 1 Ocak 2002 tarihinden sonra evlenen veya bu tarihten sonra başka bir mal rejimi seçmeyen eşler için yasal mal rejimi, “edinilmiş mallara katılma rejimi”dir (TMK Madde 202). 
Bu rejim, evlilik birliği içinde “edinilmiş mallar” ile eşlerin “kişisel malları” arasında bir ayrım yapar. 
TMK Madde 220’ye göre “kişisel mallar”, eşlerin evlilik öncesi sahip oldukları malvarlıkları, evlilik içinde miras veya karşılıksız kazanma (bağış, hediye) yoluyla elde ettikleri değerler (örneğin ziynet eşyaları) ve manevi tazminat alacaklarıdır. Bu kişisel mallar paylaşıma girmez.  “Edinilmiş mallar” ise, TMK Madde 219 uyarınca, her eşin evlilik birliği içinde “emeğinin karşılığı” ile elde ettiği malvarlığı değerleridir (maaş, çalışma gücünün kaybı nedeniyle ödenen tazminatlar, kişisel malların gelirleri vb.). Boşanma durumunda, evlilik süresince edinilen bu malların (borçlar düşüldükten sonra kalan) “artık değer”inin yarısı (TMK Madde 236) üzerinde diğer eşin alacak hakkı doğar. Bu hakka “katılma alacağı” denir.  Kadının ev hanımı olması veya çalışmaması, bu hakkını engellemez; zira kanun, ev işlerini yapan veya diğer eşe destek olan kadının emeğini de bu değerin kazanılmasında pay sahibi olarak görür. Boşanmada mal paylaşımı hakkında daha detaylı bilgiye buradan erişebilirsiniz.

Düğünde Takılan Ziynet Eşyalarını Alma ve Talep Etme Hakkı

Boşanma davalarında en sık karşılaşılan uyuşmazlıklardan biri, düğünde takılan ziynet eşyalarının (altın, takı seti, bilezik vb.) kime ait olacağıdır. Türk Medeni Kanunu’nda bu konuda doğrudan bir hüküm bulunmamakla birlikte, Yargıtay’ın yerleşik içtihatları (istikrarlı mahkeme kararları) konuyu netliğe kavuşturmuştur. 
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve ilgili dairelerin kararlarına göre; evlilik sırasında kadına takılan her türlü ziynet eşyası, kim tarafından (kocanın ailesi, kadının ailesi veya misafirler) takılmış olursa olsun, kadına “bağışlanmış” sayılır ve onun “kişisel malı” (TMK Madde 220) olarak kabul edilir. 
Kocaya takılan ziynetler konusunda ise, erkeğin kullanımına özgü (saat, kol düğmesi gibi) olanlar dışında kalanların (çeyrek altın, bilezik vb.) da kadına ait olduğu yönünde güçlü bir eğilim mevcuttur. Kadın, bu kişisel mallarını boşanma davasıyla birlikte veya ayrı bir dava açarak talep edebilir.  Eğer ziynet eşyaları mevcutsa “aynen iadesi”, eğer kocası tarafından bozdurulmuş, harcanmış veya saklanmışsa “bedelinin iadesi” talep edilir. Kocanın, “bu altınları düğün masrafı, evin borcu veya kira için harcadım” şeklindeki savunması, kadının bu harcamaya “gönüllü rızası” olduğunu (baskı altında kalmadan, iade şartı olmaksızın verdiğini) ispatlamadığı sürece, kocayı iade yükümlülüğünden kurtarmaz.

Vaad Edilmiş Mehir Alacaklarının Durumu

Mehir, kökeni İslam hukukuna dayanan bir kavram olmakla birlikte, Türk Medeni Hukuku uygulamasında da “bağışlama vaadi” veya “evlenme sözleşmesinin bir koşulu” olarak hukuki bir karşılık bulmaktadır. Taraflar arasında, evlenmenin bir koşulu olarak erkeğin kadına belirli bir mal veya para vermeyi taahhüt etmesi (mehir senedi düzenlenmesi veya sözlü vaatte bulunulması) durumunda, bu taahhüt hukuken geçerli bir borç ilişkisi doğurur.  Kadın, boşanma durumunda, kendisine vaat edilen bu mehir alacağını kocadan talep etme hakkına sahiptir. Mehir alacağı, evliliğin mali sonuçlarından olan mal paylaşımı (katılma alacağı) veya nafaka/tazminattan tamamen ayrı ve bağımsız bir alacak kalemidir. Bu alacağın varlığını ispat yükü kadına aittir. Eğer “mehir senedi” gibi yazılı bir belge varsa, bu belge güçlü bir delil teşkil eder.  Yazılı bir belge olmaması durumunda, mehir vaadinin tanık beyanları veya diğer delillerle (mesajlaşmalar, ses kayıtları vb.) ispatlanması mümkündür. 
Mehir alacağı, boşanma davasının eki (fer’isi) niteliğinde olmadığından, genellikle boşanma davasıyla birlikte veya boşanma kararı kesinleştikten sonra ayrı bir “alacak davası” olarak açılır ve Borçlar Hukuku’nun zamanaşımı sürelerine tabidir.

Kişisel Eşyalarını Alma Hakkı

Boşanma sürecinde mal paylaşımı, kural olarak sadece “edinilmiş mallar” üzerinden yapılır. Türk Medeni Kanunu‘nun 220. maddesi, “kişisel mallar”ı net bir şekilde tanımlamış ve bu malların paylaşıma tabi olmadığını hükme bağlamıştır. Kişisel mallar, mal rejiminin tasfiyesi sırasında hesaba katılmaz ve olduğu gibi sahibine iade edilir. 
Kadının kişisel malları şunlardır:  1) Evlenmeden önce sahip olduğu tüm malvarlığı (bankadaki parası, evi, arabası vb.),  2) Evlilik süresince kendisine miras kalan değerler,  3) Evlilik süresince kendisine yapılan karşılıksız kazandırmalar (düğünde takılan ziynet eşyaları, ailesinin veya başkalarının yaptığı bağışlar),  4) Manevi tazminat alacakları,  5) Sadece kadının kişisel kullanımına yarayan eşyalar (kıyafetleri, makyaj malzemeleri, kişisel hobi aletleri vb.). 
Boşanma davası açıldığında veya evden ayrılmak zorunda kaldığında kadın, bu kişisel eşyalarını alma hakkına sahiptir. Eğer bu eşyalar müşterek konutta kalmışsa ve eşi tarafından verilmiyorsa, kadın, mahkemeden bu eşyaların kendisine “aynen iadesi” için tedbir kararı verilmesini veya dava yoluyla iadesini talep edebilir. Bu eşyalar, mal paylaşımı davasında bir denkleştirme veya mahsup konusu yapılmaz.

Boşanma Davasında Kadının Çocuklarının Velayetini Alma Hakkı

Boşanma davalarının en hassas konusu, müşterek çocukların velayetinin kime verileceğidir. Türk Medeni Kanunu’nun 182. ve 335 ila 351. maddeleri arasında düzenlenen velayet konusunda, hâkimin karar verirken dikkate alacağı tek ve mutlak ilke “çocuğun üstün yararı”dır. Kanun, velayetin anneye veya babaya verilmesi konusunda bir cinsiyet ayrımı yapmaz; her iki ebeveyn de eşit hakka sahiptir. 
Ancak, Yargıtay içtihatları ve uygulama, özellikle “anne bakım ve şefkatine muhtaç” olan küçük yaştaki (genellikle 0-7 yaş arası) çocukların velayetinin, çocuğun gelişimsel ihtiyaçları nedeniyle, ciddi bir engel (akıl hastalığı, ahlaki zafiyet, şiddet eğilimi vb.) olmadıkça anneye verilmesi yönünde bir eğilim göstermektedir. Çocuğun yaşı büyüdükçe, hâkim, çocuğun kendi görüşünü de (ayırt etme gücüne sahipse) dikkate alacaktır. 
Kadının velayeti alabilmesi için, çocuğa stabil, sağlıklı, güvenli bir barınma ortamı, yeterli sevgi ve ilgiyi sunabileceğini; çocuğun fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişimi için uygun koşulları sağlayacağını ispatlaması beklenir. Hâkimin değerlendireceği kritik bir diğer nokta ise, hangi ebeveynin, çocuğun diğer ebeveynle olan “kişisel ilişkisini” daha sağlıklı yürüteceği ve engel olmayacağıdır.

Çocukla Kişisel İlişki Kurma Hakkı

Velayet hakkı, boşanma durumunda ebeveynlerden yalnızca birine verilir. Ancak velayetin verilmediği ebeveynin (bu durumda annenin), çocukla olan bağını sürdürme hakkı kanunen güvence altındadır. Türk Medeni Kanunu’nun 182. ve 323. maddeleri, velayeti almayan ebeveynin çocukla “uygun kişisel ilişki kurulmasını” isteme hakkına sahip olduğunu belirtir.  Eğer boşanma sonucunda velayet, herhangi bir nedenle (annenin sağlık durumu, iş koşulları, çocuğun tercihi vb.) babaya verilmişse, kadın, mahkemeden çocukla düzenli bir kişisel ilişki takvimi belirlenmesini talep edebilir. Bu takvim genellikle ayın belirli hafta sonları, sömestr ve yaz tatillerinde yatılı kalmayı, bayramlarda görüşmeyi kapsar.  Velayet hakkına sahip olan baba, TMK Madde 324 uyarınca, annenin çocukla kişisel ilişkisini zedelemekten kaçınmakla yükümlüdür ve bu görüşmeleri haklı bir neden olmaksızın engelleyemez. 
Annenin çocukla kişisel ilişki kurma hakkı, yalnızca çocuğun üstün yararının (sağlık, güvenlik veya ahlaki gelişim) ciddi şekilde tehlikeye girmesi durumunda hâkim kararıyla kısıtlanabilir veya kaldırılabilir. Bu hak, annenin ebeveynlik hakkının doğal bir uzantısıdır.

Aldatma (Zina) Durumunda Kadının Hakları

Aldatma (hukuki terimiyle “zina”), Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesinde düzenlenen “özel ve mutlak” bir boşanma sebebidir. Eşin aldatması, boşanma davasında kadın lehine çok önemli hukuki sonuçlar doğurur.  Öncelikle, aldatma eyleminin ispatlanması (tanık, otel kaydı, telefon dökümleri, sosyal medya yazışmaları vb. delillerle) halinde, hâkim, evlilik birliğinin temelinden sarsılıp sarsılmadığına veya diğer eşin kusuruna bakmaksızın, doğrudan “zina” nedeniyle boşanmaya karar vermek zorundadır.  Aldatma, boşanmadaki kusur değerlendirmesinde en ağır kusur hallerinden biri olarak kabul edilir. Bu durum, kadının maddi taleplerini doğrudan etkiler. Aldatan eş “tam kusurlu” sayılacağından, aldatılan kadın,  TMK Madde 174 uyarınca hem maddi tazminat (evlilikle kaybettiği menfaatler için) hem de aldatma eylemi kişilik haklarına ağır bir saldırı teşkil ettiğinden yüksek miktarda “manevi tazminat” talep etme hakkına sahip olur. 
Ayrıca, TMK Madde 236/2’ye göre, zina nedeniyle boşanmaya karar verilmesi halinde hâkim, kusurlu olan aldatan eşin, mal paylaşımından alacağı “katılma alacağı” payını (artık değerdeki payını) hakkaniyet gereği azaltabilir veya tamamen kaldırabilir.

Boşanma Sürecinde Kadının Maddi Güvenliği Nasıl Sağlanmaktadır?

Kanun koyucu, boşanma sürecinin kadın üzerinde yaratacağı olası maddi çöküntüyü engellemek için birden fazla güvenlik mekanizması öngörmüştür. Kadının maddi güvenliğinin sağlanmasındaki ilk ve en önemli araç, Türk Medeni Kanunu’nun 169. maddesinde düzenlenen “Tedbir Nafakası”dır. 
Dava açılır açılmaz talep edilebilen bu nafaka, kadının dava süresince asgari yaşam standartlarını sürdürebilmesi ve barınma, beslenme gibi temel ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için hayati önem taşır. 
İkinci olarak, 6284 Sayılı Kanun, şiddet mağduru kadınlar için Aile Mahkemesi’nden “geçici maddi yardım” talep etme hakkı tanımıştır (Madde 3/b). Bu yardım, tedbir nafakasından bağımsız olarak, acil ihtiyaçların karşılanması için devlet tarafından sağlanabilir.  Üçüncü olarak, “aile konutunun” dava süresince kadına tahsis edilmesi (TMK 169, 6284 S.K. Madde 5), kadının barınma sorununu ortadan kaldırarak en büyük maddi yüklerden birini hafifletir.  Son olarak, dava masraflarını ve avukatlık ücretini karşılayamayacak durumda olan kadının, “adli yardım” (ücretsiz avukat) talep etme hakkı (HMK Madde 334 vd.) bulunması, hak arama hürriyetini ve dolayısıyla maddi haklarına kavuşma imkanını güvence altına alır. Bu mekanizmalar bir bütün olarak kadının dava sürecindeki maddi güvenliğini temin eder.

Boşanma Davasında Kadının Ücretsiz Avukat Talep Hakkı

Boşanma davası açmak isteyen ancak maddi durumu avukatlık ücretini ve yargılama giderlerini (harç, bilirkişi ücreti, tebligat gideri vb.) karşılamaya elverişli olmayan kadınlar için hukuk sistemimiz “Adli Yardım” kurumunu düzenlemiştir. Bu hak, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 334. ve devamı maddelerinde güvence altına alınmıştır. 
Adli yardım, “hak arama hürriyeti”nin bir gereğidir ve maddi imkansızlıklar nedeniyle kimsenin adaletten mahrum kalmamasını amaçlar. 
Adli yardım talebi, davanın açılacağı yerdeki Aile Mahkemesi’ne veya o ildeki Baronun Adli Yardım Bürosu’na yapılabilir. Kadının, maddi durumunun yetersiz olduğunu ispatlaması gerekir. “Fakirlik belgesi” (genellikle muhtarlıktan alınır), bu durumu ispatlamada kullanılan bir belge olmakla birlikte, tek başına yeterli veya zorunlu değildir. Mahkeme, kadının üzerine kayıtlı malvarlığı olup olmadığını, SGK kaydını ve gelir durumunu da araştırır.  Talebin kabul edilmesi halinde, kadın tüm yargılama harç ve giderlerinden peşin olarak muaf tutulur ve kendisine Baro tarafından ücretsiz olarak bir avukat atanır (vekâlet ücreti devlet tarafından karşılanır). Bu sayede kadın, ekonomik gücü olmasa dahi, boşanma davasındaki nafaka, tazminat, velayet ve mal paylaşımı gibi karmaşık haklarını bir avukat aracılığıyla savunabilir.

Boşanma Sonrasında Kadının Soyadı Hakkı

Türk Medeni Kanunu, evlenen kadının kocasının soyadını almasını (veya kendi soyadıyla birlikte kullanmasını) düzenlerken, boşanma sonrası soyadı durumunu da TMK’nın 173. maddesinde net bir şekilde hükme bağlamıştır. Kanuna göre, boşanma kararı kesinleştiğinde, kadın, evlenme ile kazandığı kişisel durumunu (örneğin ‘evli’ statüsünü) korumakla birlikte, kural olarak “evlenmeden önceki soyadını yeniden alır”.  Yani, boşanmayla birlikte kadın otomatik olarak bekârlık soyadına döner. Eğer kadın, evlenmeden önce dul idiyse (yani bir önceki evliliğinden kalan soyadını kullanıyorsa), hâkimden bu evlilikten önceki “bekârlık soyadını” taşımasına izin verilmesini isteyebilir.  Kanun koyucu, kadına istisnai bir hak daha tanımıştır: Eğer kadının, boşandığı kocasının soyadını kullanmakta bir “menfaati” varsa (örneğin, o soyadıyla akademik, sanatsal veya ticari bir ün kazanmışsa) ve bu durumun kocaya bir “zarar vermeyeceği” ispatlanırsa, kadın, hâkimden kocasının soyadını taşımaya devam etmek için izin isteyebilir. 
Bu, kadının talebine ve hâkimin takdirine bağlı bir durumdur. Koca, koşulların değişmesi (örneğin kadının bu soyadını kötüye kullanması) halinde bu iznin kaldırılmasını daha sonra dava edebilir.

Boşandıktan Sonra Kadının Yeniden Evlenme Hakkı

Boşanma kararı kesinleştikten sonra taraflar, medeni durumları “boşanmış” olarak değiştiğinden, yeniden evlenme hürriyetine kavuşurlar. Ancak Türk Medeni Kanunu, erkek ve kadın arasında bu konuda bir fark gözetmiştir. Boşanan erkek için yeniden evlenmek adına herhangi bir bekleme süresi bulunmamaktadır; karar kesinleştiği gün dahi yeniden evlenebilir.  Kadın için ise TMK’nın 132. maddesinde “iddet müddeti” (bekleme süresi) olarak bilinen bir kısıtlama öngörülmüştür. Buna göre, “Evlilik sona ermişse, kadın, evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün geçmedikçe evlenemez.” Bu düzenlemenin tek amacı, doğacak bir çocuğun soybağının (babalığının) karışmasını önlemektir. Bu 300 günlük süre, boşanma kararının kesinleştiği tarihten itibaren başlar. 
Ancak bu süre mutlak değildir. Eğer kadın bu süre içinde doğum yaparsa, süre kendiliğinden sona erer (Doğurmakla süre biter). Ayrıca, kadın 300 günlük sürenin dolmasını beklemeden evlenmek isterse, Aile Mahkemesi’ne başvurarak bu sürenin kaldırılmasını talep etme hakkına sahiptir. 
Mahkeme, kadının “önceki evliliğinden gebe olmadığının” resmi bir sağlık kurulu raporuyla ispatlanması halinde veya “evliliği sona eren eşlerin yeniden birbiriyle evlenmek istemeleri” durumunda bu süreyi kaldırır ve kadın hemen yeniden evlenebilir.
Özetle, boşanma sürecinde Türk Medeni Kanunu ve 6284 Sayılı Kanun, kadını hukuki, sosyal ve ekonomik olarak koruma altına almıştır. Kadınlar, şiddete karşı koruma tedbirleri ve aile konutunun tahsisini talep edebileceği gibi, dava süreci ve sonrasını güvence altına almak için tedbir ve yoksulluk nafakası, kusurlu eşten ise maddi ve manevi tazminat alma hakkına sahiptir.  Çocukların velayeti konusunda “çocuğun üstün yararı” ilkesi gözetilirken, evlilik birliğinde edinilen malların (mal paylaşımı) ve ziynet eşyaları gibi kişisel malların talep edilmesi mümkündür. Ayrıca, yargılama masraflarını karşılayamayacak durumda olan kadınlar, adli yardım kapsamında ücretsiz avukat desteğinden faydalanabilir.

Sıkça Sorulan Sorular

1. Boşanan kadın kocasından ne kadar nafaka alır?

Nafaka miktarı için kanunda net bir rakam veya oran belirtilmemiştir. Hakim, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına, kusur oranlarına ve kadının yoksulluk durumuna göre hakkaniyetli bir miktar belirler. Ancak Yargıtay uygulamalarında ortalama gelire sahip bir erkeğin, gelirinin yaklaşık %25’i oranında yoksulluk nafakası ödemesine hükmedildiği sıkça görülmektedir. Çocuklar için hükmedilen iştirak nafakası bu oranın dışındadır ve ayrıca hesaplanır.

2. 1 yıl nafaka ödenmezse ne olur?

Nafaka, mahkeme kararına dayanan bir ilamdır ve ödenmemesi durumunda ciddi hukuki yaptırımları vardır. Birikmiş nafaka alacağı için icra takibi başlatılabilir ve borçlunun maaşına, banka hesaplarına veya mallarına haciz konulabilir. En önemlisi, nafaka alacaklısı, İcra ve İflas Kanunu uyarınca icra ceza mahkemesine şikayette bulunarak, nafaka yükümlüsünün 3 aya kadar tazyik hapsi ile cezalandırılmasını talep edebilir.

3. Anlaşmalı boşanmada nafaka kaç yıl ödenir?

Anlaşmalı boşanmada nafakanın süresi, kanunla değil, tamamen tarafların anlaşmalı boşanma protokolünde belirledikleri iradeye göre şekillenir. Taraflar, nafakanın 1 yıl, 5 yıl gibi belirli bir süreyle ödenmesini, süresiz (kadın yeniden evlenene kadar) olmasını veya hiç ödenmemesini serbestçe kararlaştırabilirler. Hakim bu anlaşmayı (özellikle çocukların menfaatini gözeterek) uygun bulursa, protokoldeki süre geçerli olur ve tarafları bağlar.

4. Boşanan kadınların yüzde kaçı nafaka alıyor?

Türkiye’de boşanan kadınların ne kadarının fiilen nafaka aldığına dair net bir resmi istatistik veya oran bulunmamaktadır. Nafaka, boşanma davasında kadının hakları kapsamında olsa da, öncelikle talep edilmesi gerekir (anlaşmalı boşanmada feragat edilebilir) ve mahkemece şartların (kusur, yoksulluk) oluştuğunun kabul edilmesi zorunludur. Ayrıca, hükmedilen nafakaların tahsil edilebilirlik oranı da bu istatistiği etkileyeceğinden, kesin bir yüzdeden bahsetmek mümkün değildir.

5. Boşanma davası kadın açarsa ne olur?

Boşanma davasını kadının açması, erkeğin açmasından hukuken farksızdır; davayı kimin açtığının boşanma davası üzerinde doğrudan bir avantajı veya dezavantajı yoktur. Önemli olan, boşanmaya sebep olan olaylardaki kusur durumudur ve kadının, iddialarını (şiddet, geçimsizlik, aldatma vb.) ispatlayabilmesidir.  Davayı kadın açtığında da tüm yasal hakları (nafaka, tazminat, mal paylaşımı) kusur ve yoksulluk şartları çerçevesinde korunur.

6. Kadın boşanma davası açar erkek kabul etmezse ne olur?

Kadın boşanma davası açtığında, erkeğin davayı kabul etmemesi veya itiraz etmesi, davanın anlaşmalı boşanma olarak görülmesini engeller ve dava çekişmeli boşanma davasına dönüşür.  Bu durumda, davayı açan kadın, boşanmak istemesinin haklı bir sebebe dayandığını ve bu evliliğin sarsılmasında erkeğin kusurlu olduğunu delillerle ispat etmek zorunda kalır. Eğer kadın, erkeğin kusurunu veya en azından evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını ispatlayamazsa, hakim davayı reddedebilir.

7. Çekişmeli boşanmada kadının hakları nelerdir?

Çekişmeli boşanma davasında kadının hakları, kanunla kapsamlı bir şekilde korunmaktadır. Kadın, kusurunun daha ağır olmaması şartıyla, dava süresince tedbir nafakası ve boşanma sonrası için yoksulluk nafakası talep edebilir. Ayrıca, erkeğin kusurlu olduğu hallerde maddi ve manevi tazminat isteyebilir.  Bunlara ek olarak, çocukların velayetini (ve iştirak nafakasını), aile konutunun kendisine özgülenmesini ve evlilikte edinilen malların yarısı için mal rejiminin tasfiyesini talep etme hakkına sahiptir.

8. Kadın aldatırsa erkek nafaka öder mi?

Aldatma, boşanmada ağır kusur sayılan hallerin başında gelir. Eğer kadın aldatarak evlilik birliğinin sarsılmasına ağır kusurlu olarak sebep olmuşsa yoksulluk nafakası hakkını kaybeder ve erkekten nafaka talep edemez. Ancak, müşterek çocukların velayeti anneye verilirse, erkeğin çocuklar için iştirak nafakası ödeme yükümlülüğü devam eder; zira iştirak nafakası annenin kusuruna bakılmaksızın çocuğun ihtiyacı için verilir.
Bu içerik yalnızca bilgilendirme amacı taşır, hukuki bir danışmanlık değildir.
 
Av. Mustafa Kürşad Arı

Av. Mustafa Kürşad Arı

İstanbul doğumlu olan Av. Mustafa Kürşad Arı, ilk ve orta öğrenimini İstanbul’da tamamlamış, ardından İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuştur. İstanbul Barosu’na bağlı olarak avukatlık stajını tamamlamış; halen Beylikdüzü’nde kurucusu olduğu hukuk bürosunda serbest avukat olarak hizmet vermektedir.

Ağırlıklı olarak boşanma davaları ve ceza hukuku alanlarında çalışan Av. Mustafa Kürşad Arı, aile hukuku ve ağır ceza davalarında edindiği tecrübe ile öne çıkmaktadır. İstanbul Barosu nezdinde CMK (Ceza Muhakemesi Kanunu) kapsamında da görev almaya devam etmekte; hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma ilkeleri doğrultusunda müvekkillerine profesyonel hukuki destek sunmaktadır.

Av. Mustafa Kürşad Arı

Av. Mustafa Kürşad Arı

stanbul ilinde doğmuş; ilk ve orta öğrenimini de İstanbul’da tamamlamıştır. Akabinde İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi lisansını tamamlayan Mustafa Kürşad Arı ,İstanbul Barosuna kayıtlı olarak stajyer avukatlık yapmış, günümüzde ise Beylikdüzü’nde kurduğu hukuk bürosunda serbest avukatlık hizmeti vermeye devam etmektedir. Aynı zamanda İstanbul Barosun’da CMK hizmetlerinde avukatlık yapmaktadır.

+90 (549) 452 25 16

İletişime Geç

    Call Now Button