
Şiddete Uğrayan Kadının Koruma Talebi Hakkı
Boşanma davalarının önemli bir kısmı, ne yazık ki, aile içi şiddet vakalarıyla birlikte yürümektedir. Şiddet, yalnızca fiziksel değil; psikolojik, ekonomik veya cinsel boyutta da gerçekleşebilir. 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların korunması için özel ve ivedi tedbirler öngörmektedir.
Boşanma davası açılmış olsun veya olmasın, şiddet mağduru bir kadın, bu kanun kapsamında Aile Mahkemesi hâkiminden, mülkî amirden veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde kolluk kuvvetlerinden (polis, jandarma) koruma talep edebilir.
| Koruma talebi üzerine hâkim, 6284 Sayılı Kanun’un 5. maddesi uyarınca, şiddet uygulayan eş hakkında; müşterek konuttan derhal uzaklaştırılması, korunan kişiye, konutuna, okuluna ve işyerine yaklaşmaması, iletişim araçlarıyla rahatsız etmemesi, silahlarını kolluğa teslim etmesi gibi birçok önleyici tedbire karar verebilir. |
Boşanma Davası Sürecinde Kadının Evi Kullanmayı Talep Etme Hakkı
Boşanma davaları sürecinde en sık karşılaşılan sorunlardan biri, “aile konutu” olarak kullanılan evin kim tarafından kullanılacağıdır. Türk Medeni Kanunu’nun 169. maddesi, boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkimin, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına ilişkin geçici önlemleri re’sen alacağını düzenlemiştir. Bu kapsamda, kadının boşanma davası devam ederken aile konutunu kullanmaya devam etmeyi talep etme hakkı bulunmaktadır. Hâkim bu kararı verirken tarafların ekonomik ve sosyal durumlarını, barınma ihtiyaçlarını ve özellikle müşterek çocuklar varsa onların üstün yararını gözetir. Eğer aile konutu kira ise, hâkim, kiracı olmayan eşin dahi dava süresince konutta kalmasına karar verebilir. Şiddet vakalarının varlığında ise 6284 Sayılı Kanun, çok daha net bir koruma sağlar. Kanunun 5. maddesi, hâkime “müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesi” yetkisini vermiştir. Yani, ev erkeğin mülkiyetinde olsa dahi, şiddet uygulayan eş evden uzaklaştırılarak, konutun kullanımı şiddet mağduru kadına ve çocuklarına bırakılabilir.| Bu tedbir, boşanma davasının sonucunu veya mal paylaşımını etkilememekle birlikte, dava süresince kadının ve çocukların barınma güvenliğini sağlar. |
Çekişmeli ve Anlaşmalı Boşanmada Kadının Hakları Farklılaşır Mı?
Boşanma davaları, temelde “anlaşmalı” ve “çekişmeli” olmak üzere iki farklı usulde ilerler. Kadının yasal haklarının temeli (nafaka, tazminat, mal paylaşımı gibi) her iki dava türünde de aynı mevzuata dayansa da, bu hakların elde edilme şekli ve kapsamı köklü bir şekilde farklılaşır. Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenen anlaşmalı boşanmada, evliliği en az bir yıl sürmüş eşler, boşanmanın tüm hukuki ve mali sonuçları üzerinde mutabakata vararak bir boşanma protokolü hazırlarlar. Kadının hakları, bu protokolde özgür iradesiyle kabul ettiği maddelerle sınırlıdır.| Hâkim, tarafların iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirir ve protokolü (özellikle çocukların menfaatleri açısından) uygun bulursa boşanmaya karar verir. |
Boşanma Davasında Kadının Maddi Talepleri Nelerdir?
Boşanma kararı, evlilik birliğini hukuken sona erdirirken, taraflar arasında ciddi mali sonuçlar doğurur. TMK, evlilik birliği süresince ekonomik olarak daha dezavantajlı konuma düşmüş veya emeğini aile birliğine hasretmiş olan eşin korunması amacıyla kadına çeşitli maddi talep hakları tanımıştır. Bu talepler, boşanma davası sürerken veya boşanma kararıyla birlikte hükme bağlanır.| Kadının temel maddi talepleri üç ana başlıkta toplanabilir: Nafaka hakları, tazminat hakları ve mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak hakları. |
Nafaka Talep Etme Hakkı
Nafaka, boşanma davalarında kadının maddi güvenliğini sağlamaya yönelik en temel hukuki araçtır. Türk Medeni Kanunu, kadının ve çocukların mağduriyetini önlemek amacıyla üç farklı nafaka türü düzenlemiştir. Birincisi, “Tedbir Nafakası”dır (TMK Madde 169). Bu nafaka, boşanma davası açıldığı andan itibaren, dava sonuçlanana kadar kadının geçinmesi ve varsa çocukların bakımı için hâkim tarafından hükmedilen geçici bir ödemedir. Tedbir nafakası için eşlerin kusur durumuna bakılmaz; kadının ayrı yaşamada haklı olması ve maddi desteğe ihtiyacı olması yeterlidir. İkincisi, “Yoksulluk Nafakası”dır (TMK Madde 175). Bu nafaka, boşanma kararı kesinleştikten sonra ödenir. Kadının bu nafakayı alabilmesi için, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olması ve boşanmadaki kusurunun, diğer eşin kusurundan daha ağır olmaması şarttır. Yoksulluk nafakası, diğer tarafın mali gücü oranında ve kural olarak süresiz (ancak TMK Madde 176’daki şartlarla kaldırılabilir) olarak hükmedilir. Üçüncüsü ise “İştirak Nafakası”dır (TMK Madde 182). Bu nafaka, kadın için değil, müşterek çocuk için talep edilir. Velayetin anneye verilmesi durumunda, baba, çocuğun bakım, eğitim ve sağlık gibi giderlerine kendi “mali gücü oranında” katılmak zorundadır. Bu nafaka, çocuğun ergin olmasına (veya eğitimi devam ediyorsa eğitim süresince) kadar devam eder. Nafaka türleri hakkında daha detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.Nafaka Dilekçe Örneği
| ……….. NÖBETÇİ AİLE MAHKEMESİNE DAVACI: VEKİLİ: (Avukatınız var ise bu kısmı doldurunuz) DAVALI: KONU: AÇIKLAMALAR: Davacı taraf ile davalı …. arasındaki evlilik bağı, …/…/…. tarihinde tesis edilmiştir. Bu birliktelikten türeyen çocuklar, sırasıyla …/…/… tarihinde doğmuş olan …. ve …/…/… tarihinde dünyaya gelmiş olan …. şeklindeki bireylerdir. Prensip olarak, taraflar arasındaki evlilik bağlantısı, …….. Aile Mahkemesi’nin …/…/… tarih ve …/… Esas …/… Karar sayılı hükmü ile resmi olarak sonlandırılmıştır. Boşanma kararı gereğince, müşterek çocuklardan ….’in velayeti davalı annesine teslim edilmiş ve küçük için aylık ……….. TL iştirak nafakasına hükmedilmiştir. Müşterek çocuk lehine belirlenen nafaka miktarının tespit edildiği tarihte, müvekkil …………………………. işletmesinde pazarlama müdürü pozisyonunda bulunmaktaydı. Ancak şu an itibariyle işinden ayrılmış olup, sadece emekli maaşı ile geçimini sürdürmektedir. Bu süre zarfında müvekkil, yeniden evlenmiş ve ……. çocuk sahibi olmuştur. Gelirindeki azalmaya ek olarak, giderleri de önceki döneme göre iki katına çıkmıştır. Bu durumu desteklemek adına kredi kartı ekstreleri de mahkemeye sunulmuştur. Bu sebeplerle, müvekkil, iştirak nafakasının artık kaldırılması talebinde bulunmaktadır. HUKUKİ DELİLLER: HUKUKİ SEBEPLER: NETİCE-İ TALEP: Açıklamış olduğumuz gerekçeler doğrultusunda, meşru talebimizin kabulüne dair alınacak kararın, dava tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, iştirak nafakasının ortadan kaldırılması ve yargılama masrafları ile vekâlet ücretinin karşı tarafça üstlenilmesi yönünde olmasını, saygılarımla talep ederim.(…../……../……) |
Kadının Boşanmada Maddi Tazminat Talep Etme Hakkı
Türk Medeni Kanunu’nun 174. maddesinin 1. fıkrası, boşanmada maddi tazminat hakkını düzenlemektedir. Bu tazminat türü, boşanma nedeniyle kadının mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmesini karşılamayı amaçlar. Bu tazminatın temel amacı, kadının manevi acısını dindirmek değil, evliliğin sona ermesiyle uğradığı net finansal kaybı telafi etmektir. Maddi tazminat talep edebilmek için kanun koyucu sıkı şartlar aramaktadır. Öncelikle, tazminat talep eden kadının boşanmada “kusursuz veya daha az kusurlu” olması gerekirken, tazminat ödeyecek olan kocanın mutlaka “kusurlu” olması şarttır. Yani, eşit kusur durumunda dahi maddi tazminata hükmedilemez. İkinci olarak, kadının boşanma yüzünden mevcut veya beklenen bir menfaatinin zedelenmiş olması gerekir. “Mevcut menfaatler”e örnek olarak, evlilik birliği devam etseydi kadının kocasından alacağı bakım ve destek; “beklenen menfaatler”e örnek olarak ise, evlilik devam etseydi kadının eşine yasal mirasçı olması veya eşinin sosyal güvenlik haklarından yararlanma beklentisi gösterilebilir.| Hâkim, bu şartların varlığı halinde, tarafların ekonomik ve sosyal durumlarını da gözeterek “uygun bir maddi tazminat” ödenmesine karar verebilir. Bu tazminat, toptan veya durumun gereklerine göre irat (dönemsel ödeme) biçiminde ödenebilir. |
Boşanma Davasında Kadının Manevi Tazminat Hakkı
Manevi tazminat, Türk Medeni Kanunu’nun 174. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenmiş olup, boşanmaya sebep olan olaylar nedeniyle kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın, çektiği manevi acı ve ıstırabın bir nebze olsun hafifletilmesi amacıyla talep ettiği bir tazminat türüdür.| Maddi tazminattan farklı olarak, burada amaç finansal bir kaybı gidermek değil, yaşanan elem, keder ve onur kırıklığını telafi etmektir. |
Kadının Mal Paylaşımı Hakkı
Boşanmanın mali sonuçları arasında yer alan mal paylaşımı (hukuki adıyla mal rejiminin tasfiyesi), nafaka ve tazminattan tamamen bağımsız bir haktır. 1 Ocak 2002 tarihinden sonra evlenen veya bu tarihten sonra başka bir mal rejimi seçmeyen eşler için yasal mal rejimi, “edinilmiş mallara katılma rejimi”dir (TMK Madde 202).| Bu rejim, evlilik birliği içinde “edinilmiş mallar” ile eşlerin “kişisel malları” arasında bir ayrım yapar. |
Düğünde Takılan Ziynet Eşyalarını Alma ve Talep Etme Hakkı
Boşanma davalarında en sık karşılaşılan uyuşmazlıklardan biri, düğünde takılan ziynet eşyalarının (altın, takı seti, bilezik vb.) kime ait olacağıdır. Türk Medeni Kanunu’nda bu konuda doğrudan bir hüküm bulunmamakla birlikte, Yargıtay’ın yerleşik içtihatları (istikrarlı mahkeme kararları) konuyu netliğe kavuşturmuştur.| Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve ilgili dairelerin kararlarına göre; evlilik sırasında kadına takılan her türlü ziynet eşyası, kim tarafından (kocanın ailesi, kadının ailesi veya misafirler) takılmış olursa olsun, kadına “bağışlanmış” sayılır ve onun “kişisel malı” (TMK Madde 220) olarak kabul edilir. |
Vaad Edilmiş Mehir Alacaklarının Durumu
Mehir, kökeni İslam hukukuna dayanan bir kavram olmakla birlikte, Türk Medeni Hukuku uygulamasında da “bağışlama vaadi” veya “evlenme sözleşmesinin bir koşulu” olarak hukuki bir karşılık bulmaktadır. Taraflar arasında, evlenmenin bir koşulu olarak erkeğin kadına belirli bir mal veya para vermeyi taahhüt etmesi (mehir senedi düzenlenmesi veya sözlü vaatte bulunulması) durumunda, bu taahhüt hukuken geçerli bir borç ilişkisi doğurur. Kadın, boşanma durumunda, kendisine vaat edilen bu mehir alacağını kocadan talep etme hakkına sahiptir. Mehir alacağı, evliliğin mali sonuçlarından olan mal paylaşımı (katılma alacağı) veya nafaka/tazminattan tamamen ayrı ve bağımsız bir alacak kalemidir. Bu alacağın varlığını ispat yükü kadına aittir. Eğer “mehir senedi” gibi yazılı bir belge varsa, bu belge güçlü bir delil teşkil eder. Yazılı bir belge olmaması durumunda, mehir vaadinin tanık beyanları veya diğer delillerle (mesajlaşmalar, ses kayıtları vb.) ispatlanması mümkündür.| Mehir alacağı, boşanma davasının eki (fer’isi) niteliğinde olmadığından, genellikle boşanma davasıyla birlikte veya boşanma kararı kesinleştikten sonra ayrı bir “alacak davası” olarak açılır ve Borçlar Hukuku’nun zamanaşımı sürelerine tabidir. |
Kişisel Eşyalarını Alma Hakkı
Boşanma sürecinde mal paylaşımı, kural olarak sadece “edinilmiş mallar” üzerinden yapılır. Türk Medeni Kanunu‘nun 220. maddesi, “kişisel mallar”ı net bir şekilde tanımlamış ve bu malların paylaşıma tabi olmadığını hükme bağlamıştır. Kişisel mallar, mal rejiminin tasfiyesi sırasında hesaba katılmaz ve olduğu gibi sahibine iade edilir.| Kadının kişisel malları şunlardır: 1) Evlenmeden önce sahip olduğu tüm malvarlığı (bankadaki parası, evi, arabası vb.), 2) Evlilik süresince kendisine miras kalan değerler, 3) Evlilik süresince kendisine yapılan karşılıksız kazandırmalar (düğünde takılan ziynet eşyaları, ailesinin veya başkalarının yaptığı bağışlar), 4) Manevi tazminat alacakları, 5) Sadece kadının kişisel kullanımına yarayan eşyalar (kıyafetleri, makyaj malzemeleri, kişisel hobi aletleri vb.). |
Boşanma Davasında Kadının Çocuklarının Velayetini Alma Hakkı
Boşanma davalarının en hassas konusu, müşterek çocukların velayetinin kime verileceğidir. Türk Medeni Kanunu’nun 182. ve 335 ila 351. maddeleri arasında düzenlenen velayet konusunda, hâkimin karar verirken dikkate alacağı tek ve mutlak ilke “çocuğun üstün yararı”dır. Kanun, velayetin anneye veya babaya verilmesi konusunda bir cinsiyet ayrımı yapmaz; her iki ebeveyn de eşit hakka sahiptir.
| Ancak, Yargıtay içtihatları ve uygulama, özellikle “anne bakım ve şefkatine muhtaç” olan küçük yaştaki (genellikle 0-7 yaş arası) çocukların velayetinin, çocuğun gelişimsel ihtiyaçları nedeniyle, ciddi bir engel (akıl hastalığı, ahlaki zafiyet, şiddet eğilimi vb.) olmadıkça anneye verilmesi yönünde bir eğilim göstermektedir. Çocuğun yaşı büyüdükçe, hâkim, çocuğun kendi görüşünü de (ayırt etme gücüne sahipse) dikkate alacaktır. |
Çocukla Kişisel İlişki Kurma Hakkı
Velayet hakkı, boşanma durumunda ebeveynlerden yalnızca birine verilir. Ancak velayetin verilmediği ebeveynin (bu durumda annenin), çocukla olan bağını sürdürme hakkı kanunen güvence altındadır. Türk Medeni Kanunu’nun 182. ve 323. maddeleri, velayeti almayan ebeveynin çocukla “uygun kişisel ilişki kurulmasını” isteme hakkına sahip olduğunu belirtir. Eğer boşanma sonucunda velayet, herhangi bir nedenle (annenin sağlık durumu, iş koşulları, çocuğun tercihi vb.) babaya verilmişse, kadın, mahkemeden çocukla düzenli bir kişisel ilişki takvimi belirlenmesini talep edebilir. Bu takvim genellikle ayın belirli hafta sonları, sömestr ve yaz tatillerinde yatılı kalmayı, bayramlarda görüşmeyi kapsar. Velayet hakkına sahip olan baba, TMK Madde 324 uyarınca, annenin çocukla kişisel ilişkisini zedelemekten kaçınmakla yükümlüdür ve bu görüşmeleri haklı bir neden olmaksızın engelleyemez.| Annenin çocukla kişisel ilişki kurma hakkı, yalnızca çocuğun üstün yararının (sağlık, güvenlik veya ahlaki gelişim) ciddi şekilde tehlikeye girmesi durumunda hâkim kararıyla kısıtlanabilir veya kaldırılabilir. Bu hak, annenin ebeveynlik hakkının doğal bir uzantısıdır. |
Aldatma (Zina) Durumunda Kadının Hakları
Aldatma (hukuki terimiyle “zina”), Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesinde düzenlenen “özel ve mutlak” bir boşanma sebebidir. Eşin aldatması, boşanma davasında kadın lehine çok önemli hukuki sonuçlar doğurur. Öncelikle, aldatma eyleminin ispatlanması (tanık, otel kaydı, telefon dökümleri, sosyal medya yazışmaları vb. delillerle) halinde, hâkim, evlilik birliğinin temelinden sarsılıp sarsılmadığına veya diğer eşin kusuruna bakmaksızın, doğrudan “zina” nedeniyle boşanmaya karar vermek zorundadır. Aldatma, boşanmadaki kusur değerlendirmesinde en ağır kusur hallerinden biri olarak kabul edilir. Bu durum, kadının maddi taleplerini doğrudan etkiler. Aldatan eş “tam kusurlu” sayılacağından, aldatılan kadın, TMK Madde 174 uyarınca hem maddi tazminat (evlilikle kaybettiği menfaatler için) hem de aldatma eylemi kişilik haklarına ağır bir saldırı teşkil ettiğinden yüksek miktarda “manevi tazminat” talep etme hakkına sahip olur.| Ayrıca, TMK Madde 236/2’ye göre, zina nedeniyle boşanmaya karar verilmesi halinde hâkim, kusurlu olan aldatan eşin, mal paylaşımından alacağı “katılma alacağı” payını (artık değerdeki payını) hakkaniyet gereği azaltabilir veya tamamen kaldırabilir. |
Boşanma Sürecinde Kadının Maddi Güvenliği Nasıl Sağlanmaktadır?
Kanun koyucu, boşanma sürecinin kadın üzerinde yaratacağı olası maddi çöküntüyü engellemek için birden fazla güvenlik mekanizması öngörmüştür. Kadının maddi güvenliğinin sağlanmasındaki ilk ve en önemli araç, Türk Medeni Kanunu’nun 169. maddesinde düzenlenen “Tedbir Nafakası”dır.
| Dava açılır açılmaz talep edilebilen bu nafaka, kadının dava süresince asgari yaşam standartlarını sürdürebilmesi ve barınma, beslenme gibi temel ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için hayati önem taşır. |
Boşanma Davasında Kadının Ücretsiz Avukat Talep Hakkı
Boşanma davası açmak isteyen ancak maddi durumu avukatlık ücretini ve yargılama giderlerini (harç, bilirkişi ücreti, tebligat gideri vb.) karşılamaya elverişli olmayan kadınlar için hukuk sistemimiz “Adli Yardım” kurumunu düzenlemiştir. Bu hak, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 334. ve devamı maddelerinde güvence altına alınmıştır.| Adli yardım, “hak arama hürriyeti”nin bir gereğidir ve maddi imkansızlıklar nedeniyle kimsenin adaletten mahrum kalmamasını amaçlar. |
Boşanma Sonrasında Kadının Soyadı Hakkı
Türk Medeni Kanunu, evlenen kadının kocasının soyadını almasını (veya kendi soyadıyla birlikte kullanmasını) düzenlerken, boşanma sonrası soyadı durumunu da TMK’nın 173. maddesinde net bir şekilde hükme bağlamıştır. Kanuna göre, boşanma kararı kesinleştiğinde, kadın, evlenme ile kazandığı kişisel durumunu (örneğin ‘evli’ statüsünü) korumakla birlikte, kural olarak “evlenmeden önceki soyadını yeniden alır”. Yani, boşanmayla birlikte kadın otomatik olarak bekârlık soyadına döner. Eğer kadın, evlenmeden önce dul idiyse (yani bir önceki evliliğinden kalan soyadını kullanıyorsa), hâkimden bu evlilikten önceki “bekârlık soyadını” taşımasına izin verilmesini isteyebilir. Kanun koyucu, kadına istisnai bir hak daha tanımıştır: Eğer kadının, boşandığı kocasının soyadını kullanmakta bir “menfaati” varsa (örneğin, o soyadıyla akademik, sanatsal veya ticari bir ün kazanmışsa) ve bu durumun kocaya bir “zarar vermeyeceği” ispatlanırsa, kadın, hâkimden kocasının soyadını taşımaya devam etmek için izin isteyebilir.| Bu, kadının talebine ve hâkimin takdirine bağlı bir durumdur. Koca, koşulların değişmesi (örneğin kadının bu soyadını kötüye kullanması) halinde bu iznin kaldırılmasını daha sonra dava edebilir. |
Boşandıktan Sonra Kadının Yeniden Evlenme Hakkı
Boşanma kararı kesinleştikten sonra taraflar, medeni durumları “boşanmış” olarak değiştiğinden, yeniden evlenme hürriyetine kavuşurlar. Ancak Türk Medeni Kanunu, erkek ve kadın arasında bu konuda bir fark gözetmiştir. Boşanan erkek için yeniden evlenmek adına herhangi bir bekleme süresi bulunmamaktadır; karar kesinleştiği gün dahi yeniden evlenebilir.
Kadın için ise TMK’nın 132. maddesinde “iddet müddeti” (bekleme süresi) olarak bilinen bir kısıtlama öngörülmüştür. Buna göre, “Evlilik sona ermişse, kadın, evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün geçmedikçe evlenemez.” Bu düzenlemenin tek amacı, doğacak bir çocuğun soybağının (babalığının) karışmasını önlemektir. Bu 300 günlük süre, boşanma kararının kesinleştiği tarihten itibaren başlar.
| Ancak bu süre mutlak değildir. Eğer kadın bu süre içinde doğum yaparsa, süre kendiliğinden sona erer (Doğurmakla süre biter). Ayrıca, kadın 300 günlük sürenin dolmasını beklemeden evlenmek isterse, Aile Mahkemesi’ne başvurarak bu sürenin kaldırılmasını talep etme hakkına sahiptir. |
| Özetle, boşanma sürecinde Türk Medeni Kanunu ve 6284 Sayılı Kanun, kadını hukuki, sosyal ve ekonomik olarak koruma altına almıştır. Kadınlar, şiddete karşı koruma tedbirleri ve aile konutunun tahsisini talep edebileceği gibi, dava süreci ve sonrasını güvence altına almak için tedbir ve yoksulluk nafakası, kusurlu eşten ise maddi ve manevi tazminat alma hakkına sahiptir. Çocukların velayeti konusunda “çocuğun üstün yararı” ilkesi gözetilirken, evlilik birliğinde edinilen malların (mal paylaşımı) ve ziynet eşyaları gibi kişisel malların talep edilmesi mümkündür. Ayrıca, yargılama masraflarını karşılayamayacak durumda olan kadınlar, adli yardım kapsamında ücretsiz avukat desteğinden faydalanabilir. |
Sıkça Sorulan Sorular
1. Boşanan kadın kocasından ne kadar nafaka alır?
Nafaka miktarı için kanunda net bir rakam veya oran belirtilmemiştir. Hakim, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına, kusur oranlarına ve kadının yoksulluk durumuna göre hakkaniyetli bir miktar belirler. Ancak Yargıtay uygulamalarında ortalama gelire sahip bir erkeğin, gelirinin yaklaşık %25’i oranında yoksulluk nafakası ödemesine hükmedildiği sıkça görülmektedir. Çocuklar için hükmedilen iştirak nafakası bu oranın dışındadır ve ayrıca hesaplanır.2. 1 yıl nafaka ödenmezse ne olur?
Nafaka, mahkeme kararına dayanan bir ilamdır ve ödenmemesi durumunda ciddi hukuki yaptırımları vardır. Birikmiş nafaka alacağı için icra takibi başlatılabilir ve borçlunun maaşına, banka hesaplarına veya mallarına haciz konulabilir. En önemlisi, nafaka alacaklısı, İcra ve İflas Kanunu uyarınca icra ceza mahkemesine şikayette bulunarak, nafaka yükümlüsünün 3 aya kadar tazyik hapsi ile cezalandırılmasını talep edebilir.3. Anlaşmalı boşanmada nafaka kaç yıl ödenir?
Anlaşmalı boşanmada nafakanın süresi, kanunla değil, tamamen tarafların anlaşmalı boşanma protokolünde belirledikleri iradeye göre şekillenir. Taraflar, nafakanın 1 yıl, 5 yıl gibi belirli bir süreyle ödenmesini, süresiz (kadın yeniden evlenene kadar) olmasını veya hiç ödenmemesini serbestçe kararlaştırabilirler. Hakim bu anlaşmayı (özellikle çocukların menfaatini gözeterek) uygun bulursa, protokoldeki süre geçerli olur ve tarafları bağlar.4. Boşanan kadınların yüzde kaçı nafaka alıyor?
Türkiye’de boşanan kadınların ne kadarının fiilen nafaka aldığına dair net bir resmi istatistik veya oran bulunmamaktadır. Nafaka, boşanma davasında kadının hakları kapsamında olsa da, öncelikle talep edilmesi gerekir (anlaşmalı boşanmada feragat edilebilir) ve mahkemece şartların (kusur, yoksulluk) oluştuğunun kabul edilmesi zorunludur. Ayrıca, hükmedilen nafakaların tahsil edilebilirlik oranı da bu istatistiği etkileyeceğinden, kesin bir yüzdeden bahsetmek mümkün değildir.5. Boşanma davası kadın açarsa ne olur?
Boşanma davasını kadının açması, erkeğin açmasından hukuken farksızdır; davayı kimin açtığının boşanma davası üzerinde doğrudan bir avantajı veya dezavantajı yoktur. Önemli olan, boşanmaya sebep olan olaylardaki kusur durumudur ve kadının, iddialarını (şiddet, geçimsizlik, aldatma vb.) ispatlayabilmesidir. Davayı kadın açtığında da tüm yasal hakları (nafaka, tazminat, mal paylaşımı) kusur ve yoksulluk şartları çerçevesinde korunur.6. Kadın boşanma davası açar erkek kabul etmezse ne olur?
Kadın boşanma davası açtığında, erkeğin davayı kabul etmemesi veya itiraz etmesi, davanın anlaşmalı boşanma olarak görülmesini engeller ve dava çekişmeli boşanma davasına dönüşür. Bu durumda, davayı açan kadın, boşanmak istemesinin haklı bir sebebe dayandığını ve bu evliliğin sarsılmasında erkeğin kusurlu olduğunu delillerle ispat etmek zorunda kalır. Eğer kadın, erkeğin kusurunu veya en azından evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını ispatlayamazsa, hakim davayı reddedebilir.7. Çekişmeli boşanmada kadının hakları nelerdir?
Çekişmeli boşanma davasında kadının hakları, kanunla kapsamlı bir şekilde korunmaktadır. Kadın, kusurunun daha ağır olmaması şartıyla, dava süresince tedbir nafakası ve boşanma sonrası için yoksulluk nafakası talep edebilir. Ayrıca, erkeğin kusurlu olduğu hallerde maddi ve manevi tazminat isteyebilir. Bunlara ek olarak, çocukların velayetini (ve iştirak nafakasını), aile konutunun kendisine özgülenmesini ve evlilikte edinilen malların yarısı için mal rejiminin tasfiyesini talep etme hakkına sahiptir.8. Kadın aldatırsa erkek nafaka öder mi?
Aldatma, boşanmada ağır kusur sayılan hallerin başında gelir. Eğer kadın aldatarak evlilik birliğinin sarsılmasına ağır kusurlu olarak sebep olmuşsa yoksulluk nafakası hakkını kaybeder ve erkekten nafaka talep edemez. Ancak, müşterek çocukların velayeti anneye verilirse, erkeğin çocuklar için iştirak nafakası ödeme yükümlülüğü devam eder; zira iştirak nafakası annenin kusuruna bakılmaksızın çocuğun ihtiyacı için verilir.| Bu içerik yalnızca bilgilendirme amacı taşır, hukuki bir danışmanlık değildir. |
Av. Mustafa Kürşad Arı
İstanbul doğumlu olan Av. Mustafa Kürşad Arı, ilk ve orta öğrenimini İstanbul’da tamamlamış, ardından İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuştur. İstanbul Barosu’na bağlı olarak avukatlık stajını tamamlamış; halen Beylikdüzü’nde kurucusu olduğu hukuk bürosunda serbest avukat olarak hizmet vermektedir.
Ağırlıklı olarak boşanma davaları ve ceza hukuku alanlarında çalışan Av. Mustafa Kürşad Arı, aile hukuku ve ağır ceza davalarında edindiği tecrübe ile öne çıkmaktadır. İstanbul Barosu nezdinde CMK (Ceza Muhakemesi Kanunu) kapsamında da görev almaya devam etmekte; hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma ilkeleri doğrultusunda müvekkillerine profesyonel hukuki destek sunmaktadır.
Av. Mustafa Kürşad Arı
stanbul ilinde doğmuş; ilk ve orta öğrenimini de İstanbul’da tamamlamıştır. Akabinde İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi lisansını tamamlayan Mustafa Kürşad Arı ,İstanbul Barosuna kayıtlı olarak stajyer avukatlık yapmış, günümüzde ise Beylikdüzü’nde kurduğu hukuk bürosunda serbest avukatlık hizmeti vermeye devam etmektedir. Aynı zamanda İstanbul Barosun’da CMK hizmetlerinde avukatlık yapmaktadır.